Bilge insanların erdemi olarak bilinen sabır, modern dünyada “sineye çekme”, “dişini sıkma”, “katlanma”, “acıya göz yumma”, “istemediği halde bir yerde durma" gibi ifadeyi aslından uzaklaştıran kavramlarla karşılık buluyor. Oysa sabır; pasif bekleme meselesinden çok, seçeneklerimizin farkına varma meselesidir.
Zamanla yarış halinde olduğumuz bir sistemde yaşarken, saniyeler içinde geçtiğimiz videolar, dakikalarla kaçırdığımız yeşil ışıklar, geç kalmaktan ürktüğümüz mesai saatleri ile savaşırken, sabırdan bahsetmek ne mümkün gibi gelebilir. Ancak sabır, bizi talihin rehinesi olmak yerine, hüsrandan kurtarır ve düşünmek, söylemek ve yapmak için hem sakinlik hem de perspektif sağlar.
Zaman zaman dürtülerimize teslim oluruz. Bir mesajı sinirle yazar, ihtiyacımız olmayan bir şeyi satın alır, öndeki sürücüye küfürler savurur, çok sevdiğimiz birinin kalbini kırarız. Arzuladığımız şeye öylesine odaklanabiliriz ki, sabırsızlık halimiz bizi dürtüsel bir tüketici ve hatta yıkıcı haline getirebilir. Yani sabırsızlık sonu hüsran olan hikayelere sebep olabilir. Özetle sabır; Doğru şeyi, doğru zamanda, doğru şekilde yapmak ve bir yandan da hayatın tadını çıkarabilmek demektir.
Tamam anladım, sabır iyidir. Peki sabrımı nasıl artırabilirim ve sabrın gücü ile nasıl donanırım?
Meditasyon ve Sabır doğal müttefiklerdir
Güzel haber şu ki, sabır konusunda kendimizi geliştirmek için özel bir meditasyon tekniğine ihtiyacımız yok, özellikle de farkındalık konusu radarımızdaysa. Farkındalık üzerine çalışmak bize anda kalmayı, mevcut anın gerçekliğine varmayı sağlar. Farkındalık basitçe; anın gerçekliğinde değiştiremeyeceklerimiz için huzur, değiştirebileceklerimiz için cesaret ve aralarındaki farkı anlamamız için idrak sağlayacağından, yaşantımızda olumlu değişimler istediğimizde farkındalık kavramı üzerine çalışmakla başlarız.
Sabır bilgeliğin bir biçimidir ve bu olayların kendi zamanlarında ortaya çıkmasının gerektiği gerçeğini fark etmemiz ve kabul etmemiz anlamına gelir. Meditasyona oturmaya başladığımızda düştüğümüz en büyük yanılgılardan biri “hiçbir şey düşünmeme” haline geçmeye çalışmaktır. Oysa meditasyon sırasında zihne gelen düşüncelere yargısız yaklaşmayı, onları ittirip çekiştirmek veya kendimize kızmak yerine, düşünceye bakıp, belki belli belirsiz tebessüm etmeyi seçeriz.
Meditasyona oturmayı alışkanlık haline getirmeye başlamanın temel adımları; kendimiz için en rahat pozisyonu, en rahat mekanı, en doğru zaman dilimini bulmayı denemeye başlamaktan geçer. En rahat olduğumuzu düşündüğümüz minder bir süre sonra kalça kemiğimizin batmasına sebep oluyorsa, o pozisyonda acı çekerek meditasyona oturmayı devam ettirmek yerine defalarca kıpırdayıp en uygun, bizi en rahat ettiren pozisyona gelmeyi denemeye devam ederiz. Saçlarımız bizi gıdıklamaya başladığında, buna katlanmak yerine, içeriden bir toka alıp, saçlarımızı bizi rahatsız etmeyecek şekilde bağlamayı seçeriz. Seçeneklerimiz boldur, sabır seçiminde kalarak duruma sinirlenmek veya pratikten vazgeçmek yerine kararımız odaklı kalma yoluna gideriz. Meditasyona oturmamızın temel amaçlarından biri mevcut anda ortaya çıkan her hali olduğu gibi kabul edip, sabırla, doğru eylemleri uygulayabilmeyi alışkanlık haline getirmek ve bu yaklaşımı hayatın tüm alanlarına yaygınlaştırmaktır.
Meditasyon öfkemi iyileştirmeme ve hayal kırıklığıyla başa çıkmama yardımcı olabilir mi?
Kullandığımız meditasyon tekniklerinin çoğu Budist öğretilerini temel alır. Ve klasik Budist metinlerinde sabrı geliştirmek, öfkenin en etkili panzehiri olarak sunulur. Öfke oku kalbimize saplandığında, ne huzur buluruz, ne hayattan zevk alırız, ne uyuyabiliriz, ne de güvende hissederiz. Oysa hoşgörüyü beraberinde getiren sabır ile tanıştığımızda tüm kaos ortadan kaybolur ve doyum doğal olarak gelir.
Bir elmanın iki yarısı gibi olan sabır ve hoşgörü kapsayıcılardır ve kabulü de beraberlerinde getirirler. Yaşantımıza hayal kırıklıkları, huysuzluk ve reddedişlerin hakim olmasına izin vermek yerine meditasyon pratiği ile sabrı ve hoşgörüyü davet edebiliriz. Bu bir seçimdir. Meditasyonlarımızda duygularımızı ve düşüncelerimizi yargısız bir şekilde kabul etmeyi seçtikçe ve oldukları haliyle bırakma konusunda rahat ettikçe, sabır konusundaki yeteneğimiz de doğal olarak gelişir. Bu şekilde günlük hayatımıza da yayılmaya başlar.
Öfke, kızgınlık, nefret, hayal kırıklığı gibi duyguların olumsuz birer kavram olarak etiketlenişinin sebebi, diğer tüm canlılarla aramıza koydukları mesafe ve doğru yönetilmediklerinde meydana getirdikleri tahribattır. Oysa tüm bu duyguların ortaya çıkışındaki asıl sebeplerimizi, belki kırgınlık veya korkularımızı fark etmemize de alan açan meditasyon pratikleri sayesinde hem kendimize, hem duygularımıza yaklaşma fırsatını da buluruz. Çoğu zaman kendi duygularımızın derinlerine bakmak yerine, başkalarının davranışlarına odaklanır, yargılar, eleştirir, sert tepkiler vermeyi seçeriz. Oysa bu seçim bizi anlık olarak kendi duygumuzdan uzaklaştırıyor gibi görünse de, derinlerde kalan kaosları besler ve büyütür. Özünde bir derin düşünme pratiği olan meditasyon yoluyla, kendimiz üzerinde çalışmayı seçebilir ve saklı kalmış hislerimize ulaşarak onları dönüştürmeyi seçebiliriz.
Minder üzerinde başlayan sabır eğitimini zaman içinde tüm yaşantımıza yaymayı ve karşılaştığımız can sıkıcı durumlara farklı bir perspektiften bakmayı başarabiliriz. Ben bize inanıyorum canikolar.
Öpücük.
🌼
Comments