Selam bunu okuyan ve zorlu deneyimlere bilinçli bir farkındalıkla yaklaşıp, sistematik tekniklerle kendine bakmaktan hoşlanan.
Naber?
😎
Bu yazıda; Zen şairlerinin "yağmur her şeye eşit olarak düşer" söylemini yansıtan, Batılı Bilinçli Farkındalık (mindfulness) inzivalarında uygulanan, Michele McDonald tarafından tasarlanmış R.A.I.N. (yağmur) kısaltması ile bilinen tekniğe göz atmaya niyetlendim. Bana eşlik eder misin?
Özünde Budizm kökleri olan ve Budist öğretilerin modernize yöntemler haline getirilmiş yollarını izleyen Bilinçli Farkındalık (mindfulness) yaklaşımı, deneyimi reddetmediği gibi, deneyimin öğretici olmasına izin verir. Dolayısı ile Bilinçli Farkındalık (mindfulness) ile hayatımızdaki zorlu deneyimlere girip, bir nevi keşif yaparak iyileşmeyi ve özgürlüğü bulabilmek oldukça mümkün. Bunu mümkün kılan yöntemlerden biri de; R.A.I.N.
R.A.I.N. ; Tanıma (Recognition), Kabul (Acceptance), Araştırma (Investigation) ve Tanımlamama (Non-Identification) anlamına geliyor. Bu kısaltma, yukarıda da yazdığım gibi; Zen şairlerinin "yağmur her şeye eşit olarak düşer" söylemini yansıtıyor. Tıpkı yağmurun dış dünyayı beslemesi gibi, R.A.I.N.’de ilkeleri yoluyla iç dünyayı besliyor. R.A.I.N. yönteminin varoluş hedefi bu.
R.A.I.N. ilkeleri bize neyi işaret ediyor?
Tanıma (Recognition)
İlk adım tanıma. Yaşam içinde sıkıştığımızda ve zorlandığımızda tam olarak ne olduğunu görmeye istekli olma hali ve “Tam olarak şu anda ne oluyor?” sorusunu sormakla başlayan yol, beden farkındalığı ve 5 duyunun kullanılması ile ilerliyor.
Olan hali tanımlama; özgürlüğün en büyük kısıtlayıcılarından olan İNKAR’dan çıkmanın yolunu da açıyor. Memnuniyetsizliğimizi, öfkemizi, acımızı, hırsımızı, değerlerimizi, inançlarımızı, özlemlerimizi reddetmeden tanımlamak mevcuttaki ızdırabın kaynağını anlamanın olmazsa olmaz anahtarı.
Zen öğretmeni Toni Packer, "Anlayış, sevgi ve zekanın ortaya çıkışı ve gelişimi herhangi dışsal bir gelenekle ilgili değildir," diye gözlemler ve devam eder "Bu tamamen insanın korkuya kapılmadan sorgulayabilmesi, merak etmesi, dinlemesi ve bakmasıyla oluşur. Kendine olan ilgi sessizleştiğinde, dünya açıktır."
Tanıma yoluyla içsel bir farkındalık kazanabilir ve deneyimlerimize isim verip içsel bir eğilme ile; “Ahh işte üzüntü. Hey sen heyecan. Naber çatışma ve gerginlik. Hoş geldin acı. Evet yargı seni tanıyorum.” diyebildiğimizde, orada gerçekten olanı da görebiliriz.
Olanı tanımlamak, bize tam olarak ne ile karşı karşıya olduğumuzu gösterir. Tam olarak ne ile karşı karşıya olduğumuzun farkında olmamak, bilinmez ile debelenmekten, yanlış hedeflere ok atmaktan ve balçık içinde çırpınmaktan başka bir şey değildir.
Kabul (Acceptance)
R.A.I.N.'in bir sonraki adımı KABUL. Gerçekliğe açılmanın ve gerçekliğin içinde rahatlamanın kapısını açan KABUL, TANIMA ile birlikte gelen direnç ve hoşnutsuzluk ile kalabilmenin de ışığını yakıyor.
KABUL ifadesi bir takım inanç sistemlerindeki kullanım darlığı ile “sineye çekme, boyun eğme ve -daha da acısı- eylemsiz (sessiz) kalma gibi anlaşılabilse de, tam aksine olana sonsuz bir sevgi, yoğun bir dönüştürme imkanı ve geliştirme alanı açan tam bir eylem ifadesi aslında. “Şu an olan bu ve gerçeklik açık ve net bir şekilde gözler önünde” cümlesinin idrakı, kabulü yani mevcut durumla ilgili derin bir öngörüyü sağlıyor.
Pasif bir duruştan ziyade KABUL, dönüşüm sürecinde oldukça cesur bir adım. “Sorun” kavramını “yeninin icadı için fırsat” olarak ele almayı seçen birinin yaşamındaki akışı düşünürsek, bireysel dönüşümlerimizde mevcut acının / durumun gerçekliğini kabule geçişin önemini de görebiliriz belki. Aynı bakış açısıyla toplumsal dönüşüm için taşın altına elimizi sokmak istediğimizde; kolektif acıyı getiren adaletsizliğin, ırkçılığın, açgözlülüğün ve nefretin gerçekliğinin kabulü ile neleri dönüştürebileceğimizi de fark edebilmek mümkün :) (içimden anarşist çıktı, neyse konumuza dönelim)
Araştırma (Investigation)
TANIMA ve KABUL, R.A.I.N.'in üçüncü adımı olan ARAŞTIRMA’nın yolunu açıyor. Zen Ustası Thich Nhat Hanh bunu "derinlemesine görmek" olarak tanımlamış.
Durumun gerçekliğini ve bütünlüğünü görmeye başladığımızda daha derine inmeye ve araştırma sürecine girmeye de hazır hale geliyoruz. Sıkışıklık hissettiğimiz zamanlarda deneyimin doğasına derinlemesine inmeyi öğreten Budizm, deneyimin dört prensibine dikkat çekiyor; Beden, Duygular, Zihin ve Dharma.
Soru şu; “Zor bir deneyimden geçerken bu dört prensibi nasıl uygulayabilirim?”
Beden
Bilinçli farkındalık (mindfulness) eğitimlerinde, makalelerinde ve inzivalarında sıklıkla karşımıza çıkan “beden farkındalığı” ifadesi burada devreye giriyor. “Ben şu an bedenimin neresinde, ne hissediyorum? Bu durum bedenimde nasıl bir tepkinin ortaya çıkmasına sebep oluyor?” Kasılma, sertlik, ısı, nabızda değişim, belli hareketlerin tekrarı, uyuşma… ?
Duygular
Çoğu zaman tanımlamakta zorlandığımız veya yanlış tanımladığımız duygulara bakmak da yine bilinçli farkındalığın olmazsa olmazlarından. Genellikle bir küme şeklinde gelen duygular; üzüntü, öfke, kıskançlık, kayıp, korku, yalnızlık, özlem, hoşnutsuzluk, suçluluk, istek, boşluk ve değersizlik gibi sıralanabilir. Burada hedefin duyguyu savuşturmak, gereksiz bulmak veya ona kızmak değil olduğu hali ile varlığını kabul ve hatta buyur etmek olduğunu atlamayalım. Hedef duyguyu tanımlayıp, bedenin neresinde reaksiyona sebep olduğunu fark edip, olduğu hali ile, bilinçli bir farkındalık içinde buyur etmek. Masaya koyduk yani duyguyu… “Oooo selam …. duygusu hoşgeldin.” diyoruz.
Zihin
Haydi bakalım geldik tüm parlaklığı ile orada duran zihin bölümüne. Beden bir hallerde ve duygular da masanın üzerindeyken elbette sabit durmayan zihin hikayeler, yargılar, inançlar ve hem taraflı hem de sabit bakış açıları ile elbette sahnede yerini almakta gecikmiyor. Genellikle geçmişten çıkarımlar yapıp, geleceğe dair kaygılar ile harmanladığı senaryoları sahneye koymaya meraklı zihnin yapısını anlamaya çalıştığımızda onu durdurmak da daha kolay. Biz onun yapısını ve işleyiş şeklini fark ettikçe ve tuzaklarına düşmeyeceğimizi kendisine bildirdikçe, etkisi de azalıyor. Burada hedef onu dikkatle, kızmadan ve itip çekmeden izlemek.
PS: Maymun Zihin vs Keşiş Zihin yazıma bir ara bakıverelim. mucuk.
Dharma
Dharma, Budizm’in öğretileri ve yolu anlamına gelen önemli ve çok yönlü bir kelime. Gerçeği ve aynı zamanda deneyimi oluşturan unsurlar ve desenleri de ifade ediyor. Dharma’nın bilinçli farkındalığında; işlemekte olan prensipleri ve yasaları incelemeyi hedefliyoruz.
Yani mesela şunları soruyoruz;
“Deneyim göründüğü kadar sahi mi? Değişmez durumda mı yoksa yeniden şekillenmeye müsait mi? Geçici mi yoksa kalıcı bir yapısı mı var? Kontrolümde mi yoksa kendine ait kontrol edilemez dinamiklere mi sahip? Peki ya bunu ben mi inşa ettim, yoksa kendiliğinden ortaya çıkan doğal süreçlere mi gebe?" Ve elbette "Bu deneyim ile ne kadar özdeşleşiyorum?”
Tanımlamama (Non-Identification)
“Ben” kavramı ile kurduğumuz saplantılı ilişki Budist öğretilerin her zaman merkezinde olmuş. TANIMLAMAMA adımıyla da tam olarak deneyimi, ben ve benim olarak algılamaktan muaf olmaya kocaman bir adım atıyoruz gibi düşünebiliriz. Hatta 'gibi düşünmenin' ötesine geçebiliriz :) Baya buna adım atıyoruz.
Özdeşleşmenin beraberinde bağımlılığı ve kaygıyı getirdiği aşikar. Bu yüzden TANIMLAMAMA pratiği ile hedef “Bu durum / deneyim / hikaye gerçekten kim olduğum mu?” sorusunu sormak. Bu kimliğin veya etiketin geçiciliğini görmeye odaklanıyoruz ve deneyimle özdeşleşmek yerine deneyimin gerçekliği, ortaya çıkarttığı duygular, düşünceler ve dönüşebilirliğine, yani farkındalığın kendisine yerleşiyoruz.
R.A.I.N. yönteminin zirvesi olarak tanımlanan bu aşama bize, zorlukları serbest bırakmayı getiriyor. Karşımıza çıkan ufaktan büyüğe tüm zorlu deneyimlerde R.A.I.N. uygulamak hop diye karşı kaldırıma geçmek kadar basit bir eylem değil elbette. Ancak görünen o ki deneyemeye değer. Şahsen, bu yöntemi ufacık bir mevzuyu merkeze alarak denemenin faydalı olduğunu düşünüyorum, böylece daha büyük mevzulara dair farkındalık ve ayrışma kasımı daha kolay güçlendirebilirim gibi geliyor. Dilerim bu sana da iyi gelir.
Son olarak;
Hey sen… daha önce hiç meditasyona oturmamış, bilinçli farkındalık konusunda bir şeyler okumamış, Buda öğretilerine denk gelmemiş ve zihin & bilinç kavramları ile karşılaşmamış biriysen; bunlar oldukça karmaşık, deli saçması ve hatta zırva gibi gelebilir.
Ancak şuna bir ihtimal vermeye ne dersin; şu an buradasın ve bunları okudun. Belki de oralarda bir yerde bilincinin derinlerinde bir şeyler sana çırpınışlarının bir ohh’a dönüşebileceğini, acı içinde yaşamaktan daha fazlasını yapabileceğini ve hatta belki “sen” sandığın kavramların seninle ilgisinin olmadığını fısıldamaya çalışıyordur, kim bilir.
Bugün kendine bir şans vermeye ve bir ilk adım olarak, “Kendimi hangi kavramlarla tanımlıyorum?” sorusunu listelemeye ne dersin.
Günün Dil Şifası
Küçük benlik duygusunun korkuları ve yanılsamalarına mahkum değilim. Tanıma, Kabul, Araştırma ve Tanımlamama ile kendime / mevzulara derinlemesine bakabilir, ben sandığım kalıplardan ayrışabilirim.
Öpücük, Papatya.
🌼
Comments